
ARKADAŞ
(öykü)
Bir kadını sevmek o kadar zor ki… Şimdiye kadar
sevmemiş olduğunu anlamak ve yirmili yaşlarda
bir gencin kendi yaşlarındaki bir kızı deliler gibi
severek, sadece, çok zor bir aşk bulmacasının
cevabını bulmak için yola çıktığının farkında
olmamak – tüm bunlar yepyeni bir duyguyu keşf
edip sefiller gibi, ateşli bir tufana yakalanmaktan
başka bir şey değil. Ve inan ki, şimdiki duygularım
ve ilerde yaşayacaklarım (bu öyle bir şeyle eş
değer ki, sanki çok güçlü bir ilaç almışım ve
zaman-zaman o ilacın etkisinden ruhumun
derinliğinde daha fazla bir mutluluk keçi inadıyla
bir gelip bir gidiyor .. ve öyle zamanlarda dumanlı,
meraklı bir yalnızlık bana acı vererek içimi
burkuyor . Belki beynimi etkileyen bir ilaç
kullanmış olsaydım, aynen böyle olurdu, (ya da
buna benzeyen bir şeyler) kim bilir , belki de
bundan çok daha ağır ve acıverici. Bir kadını
sevmek çok zordur , pamuk kalplim…
Bir aşığın kalbini avuçlarının içinde zarif
parmaklarıyla okşayan toz pembe hayalimi
yazıyorum buraya. Bak şimdi bir kadını sevmeğin
alev – alev allanan hafif işartılı bir ateşin üzerinde
kendi teninin kavrulup yanmasına tanıklık etmek
kadar ağır , çok daha ağır olduğuna inana bilirsin.
T üm bunların yanı sıra bence sevgi aynı zamanda
şerefli ve cesur bir duygu.
Beynim kalabalığı izleyip, yankılanan seslere
kulak verdikçe duygu ve düşüncelerimi, ruhumu
ola bildiğince hayalen daha huzurlu bambaşka bir
ortama götürmek arzusuyla – arabalardan, yaya
geçitlerinden uzak, banklarla ve türlü türlü
kitapçılarla kuşatılmış büyük, geniş sokakta
dalgın bir ifadeyle nereye gittiğimi bilmeden
yürüyorum. Belki her kesin mutluluğu bir birine
karışmış, bekli de beynimde sen olduğundan
böyle düşünüyorum. Ancak bu mutluluktan vaz
geçmiş ve uzun, çok uzun dakikalar önce yolu
karşıdan karşıya geçerken trafik ışığını geçerken
kırmızı bir arabanın penceresinin ardından seni ,
ya da ön oturacağı göremeyecek kadar geç
kalsam bile, o küçük sevdalıyı arıyorum. Her şeyi
aydınlığa kavuşturmak ve bahtım yüzüme
gülecekse, mutluluktan zevk almak için ne
oyunlarım, ne senaryolarım var bu senli ruhumda,
bir öğrene bilsen!
Arka sokaklardan birinde hiç sebebini bilmeden
geri dönüyorum. Hemin an beynimdesin, ruhuma
yansımış gibisin, bir azdan ruhum senin
yüzündeki ifadeye, duruşundaki ürkek ama bir o
kadar da cesaretli yeminliğe göç edecekdir .
Bundan emin ol.
Bak işte, bir az aralıda sen varsın. Sağ tarafda,
beni göre bilecek kadar yakınımdasın ve eminim
görmüşsün artık . Çünkü dudaklarına kelebek
hafifliğiyle bir tebessüm konuyor ve seni rahat
bırakmayan , parmak uçlarına basıp boyunu
yükseltmeye çalışan, lacivert elbisenin eteğinden
yapışmış küçük meleğinin seni çekip götürdüğü
yöne doğru gitmek istemiyorsun. Hayır , orda
benim için beklediğini, öylece baka kalmağının
sebebinin ben olduğumu söylemiyorum. Ancak
yüzündeki ifade ve bütünlükle uzakdaki
hayranının bakışlarından güç almış, sol kısmı
aşağıya doğru gerilmiş dudaklarının evhamlı
ifadesinde varlığımı duyuyorum ve hiç şüphesiz
burada benim de payım var .
Bu ani ve uzun ruh tutulmasının ardından kendimi
zor da olsa toparlıyorum, kalbimin tenimi delip
geçmesine, ruhumda fırtınalar koparmasına izin
vermiyorum. Ve sana yaklaşıyorum. Adımlarım
nedense bir haylı hızlı. Oysa belki de sen kalbinin
sesine kulak versen beni bekleye bilirdin. Sana
yetişip sesleniyorum: “Merhaba!”. Yüzünü yana
doğru çevirip bana bakıyorsun ve zaten kalbimi
gözlerimden okuyup bu kadar güzel anlayacağın
kadar başka ne ola bilirdi ki. Aynen benim gibi,
sakin (kulakbatırıcı, mahrem sessizlik misali) ve
nezaketle selam veriyorsun.
Sana başka ne söyleye bilirdim ki? Bu kutsal
mutluluğa senin varlığını okşamaktan başka
nasıl bir karşılık verebilirdim ki?
Bir az aşağıda, asfaltın üzerinde kırmızı elbisesi
gibi kuş leleklerine benzeyen kiprikleriyle kalbimi
kanatlandıran zarif bir çiçek açmış. Ve o senin
dizlerine sığınıp bana bakıyor . Ben senden izin
istiyorum: “Kızınızı öpebilir miyim?”. Bu cümle
sade ve derin neşeyle sesleniyor və bu an senin
gözlerinize, dudaklarına ilahi, kutsal bir zariflik
konuyor . “ Olur . ” Ben çocuğun önünde
eğiliyorum, onun ayaklarına dokunan, yere doğru
uzanmış minnacık, tombik ellerinden öpüyorum,
onun melek yüzündeki masum çizgilər hiç
değişmiyor , sadece, şaşkınlık içinde bana bakıyor .
Bu arada sen bana teşekkür edip sahneyi akışına
bırakıyorsun.
- Neden bu kadar güzelsin? – Onun saçlarının
çenesinin önünde yukarıya doğru yönünü
değiştirmiş ve seninki gibi sivrileşmiş, nura
boyanmış tellerini hatırlatan saç uçlarını okşayıp
soruyorum. - Ne bileyim… (Y a da hiç cevap vermiyor).
- Seninle arkadaş ola bilir miyiz, güzel kız ?
- Neden?
- Mutluluğun bir nedeni olmaz ki. Sadece mutlu
olmak için.
Bana verdiği cevabı hatırlamıyorum. Ancak gri -tutkun bir karmaşanın içinde tüm renklerin ve
hayallerin gittikçe beyaza dönüştüğünü
görüyorum.
Yazar: Müşfik Şükürlü
Türkçeye aktaran: Turan Novruzlu
>>>> ƏN ÇOX OXUNAN HEKAYƏ <<<<
ZAUR USTACIN SATIŞDA OLAN KİTABLARI
YAZARLAR.AZ
===============================================
<<<<<<WWW.YAZARLAR.AZ və WWW.BİTİK.AZ >>>>>>
Əlaqə: Tel: (+994) 70-390-39-93 E-mail: zauryazar@mail.ru