
Sevgiliye Özlem !
Merhaba, merhaba, sevdiceğim merhaba.
Nasılsın? İyi misin? Umarım çok iyisindir.
Dün Yusuf Amca’nın oğlu beni görmeye geldi. Karısı ona, “Gittiğimden beri sana yazmadığım için bana kızgınsın,” dedi.
Öfkeni anlıyorum canım, ama mektup yazmakta pek iyi olmadığımı biliyorsun.
Söyle bana,
Anlamsız günlerimi, gecelerimi sana nasıl anlatayım? Seni daha fazla üzmeye hakkım yok.
Biliyorsun kendimden bahsetmeyi pek sevmem ama yine de sana birkaç kelime yazmaya çalışacağım.
Şimdi söyle bana, hangi elimi kullanmalıyım? Mesela , “Hangi renk mürekkebi tercih edersin?”
Ah, oh, aşkım, inan bana, uzaktan yazmak hiç de kolay değil.
Bu dar, penceresiz yerden sana kendimin hangi yanını anlatmalıyım?
Cehaletin ışığa galip geldiği bir zamandan mı bahsetmeliyim?
Açgözlülüğün bizi anlamsızca tükettiği bir zamandan mı bahsetmeliyim? Farelerin özgürce dolaştığı bir karanlıktan mı?
Söyle bana, nereden başlasam?
Çantada sadece sararmış bir yaprak var,
Söylenmesi gereken her kelimeyi bu yaprağa sığdırmalıyım.
Tekrar yeni baştan merhaba sevdiceğim.
Biliyor musun? Aç çocukların sesi hâlâ kafamda yankılanıyor, ruhumda iyileşmeyen bir yara.
Mesela köyümdeki her evin bahçesindeki susuz karanfillerin susuzluğunu hiç unutamadım
Söyle bana sevdiceğim . Söyle bana: “Hangi zarif sözleri seversin?” “Ama tanıdık olsunlar; sonuçta uzun zamandır bu konuda cahildim.”
Beni bilirsin, süslü kelimeler konusunda çok beceriksizimdir.
Ah sevdiceğim , güneş ışığının nüfuz edemediği bu yerde benden, sigaramdan ve birkaç fareden başka kimse yok.
Ha, bir de uzun zamandır aklımda tuttuğum, ihtiyacım olursa diye sakladığım birkaç anım daha vardı.
Bana herkesten daha sadıklar
Başımı her yastığa koyduğumda bana sımsıkı sarılıyorlar.
Bilirsin, zor zamanlar sevgi dolu sarılmalar ve anılar olmadan geçmez.
Burada günlerin ne kadar uzun olduğunu söylememe gerek yok.
Hiçbir anın senin yokluğundan daha acı verici olmadığını anlamalısın.
Biliyor musun?
Burada herkes heyecanla gün batımını bekler, bir an önce uykuya dalabilmek, gözlerini kapatarak aydınlık günlerin ve baharın kokusunu içine çekebilmek için.
Ah, neredeyse unutuyordum.
Bahçeye diktiğim incir ağacı büyüdü mü? Ya benekli inek? En son hamileydi. Doğum yaptı mı?
Dedem ve ninem nasıllar?
Gözlerimden akan yaşlar hepinize olan özlemle nehirleri dolduruyor.
Herkesi , herkesi, hatta sokak köşesinde oturup gelip giden çocukları azarlayan o dedikoducu Fatma Teyze’yi bile özlüyorum.
Ne isterdim biliyor musun? Keşke gökyüzü ikiye ayrılsa, durmadan yağmur yağsa, ikimiz de her zamanki gibi sırılsıklam olsak ve ben de yorulmadan ıslak saçlarını tarayıp kokunu doyasıya içime çekebilsem.
Kayıp bir zamanın kanatlarında, her ezilmiş çam ağacı sevgimizden cesaret alsın ve her yere mutluluk saçsın.
Söyle bana, nereden başlamalıyım?
Sevgiyle mi, öfkeyle mi?
Yoksa en güzel selamla mı başlamalıyım?
Yazıyorum, yazıyorum, kendime kendim cevap veriyorum:
Sevdiceğime iyi olduğumu söyle, diyorum nehirde yüzen her yaprağa.
Git ve ona onu ne kadar sevdiğimi söyle diyorum .
Ona beni unutmamasını söyle: Söyle ona, sevdiceğin sensiz nasıl mutlu olabilir?
Ah,ah , gözlerim hep yıldızların parıltısında.
Ay her zaman en yükseklerde bilirsin,
Kadim bir tarihi yok etmemeye özen gösteren bir mevsim gibi ışıl ışıl.
Ah, ah, sevdiceğim
Sırtımda taşıdım hayatımı, sanki bu yetmiyormuş gibi, bütün insanlığın yükünü taşıyorum,
Herkese en derin gülümsemelerle,
Üzgün yüzümü kaldırıyorum,
Gülümseyen yüzümü takıyorum,
Kimsenin bilmediği yalnızlığımda,
Gençliğim, gittiğim yerler, çocukluğum
Hayallerim anlayacak, ruhum şüphe içinde,
Solmuş çiçekler gibi dağılmışım
Söyle bana, söyle! Şimdi sana seni özlediğimi söylesem, bana koşmak için kaç asrı geride bırakırdın?
Tıpkı karanlık bir labirentte mahsur kalan çocuğunu kurtarmak için koşan bir annenin telaşı gibi.
Hadi, tüm sınırları aşalım
Uzaklıklar seni korkutmasın, birlikte gözlerimizi kapatalım, Ben gözlerimi kapattım, şimdi tüm zamanların ötesine geçiyorum.
Sırtımı yasladığım bu karanlık, soğuk duvara rağmen, sanki yanı başımdaymışsın gibi sıcaklığını hissediyorum.
Herkesi görmezden gelerek fısıldaşıp gülüşüyoruz .
Seni nasıl özlüyorum, tıpkı ayın ve güneşin birbirini özlediği gibi, günler geçtikçe senden ayrılığım beni hasret kuyusuna düşürüyor.
Ah sevdiceğim , keşke bütün karanlıklar çöl kumlarını kasıp kavuran sinsi fırtınalara yenik düşse.
Yarını olmayan, imkânsız bir günde yazılmış bir mektubun alıcısına yaşattığı mutluluğu keşke ben de yaşayabilsem.
Keşke “eğerler” olmasaydı, keşke karanlık mutluluğa giden yolun aydınlık olduğunu anlayabilseydi.
Aklıma takılan bir söz vardı, annem hep söylerdi.
Saba rüzgarı bir kere esince, asla durmazmış .
Peki bizim suçumuz neydi?
Doğduğumuzda ölürüz, genç ölürüz ve zaten birer ölüyüz.
01/09/2025-Paris
Müəllif: Caroline Laurent Turunc
>>>> ƏN ÇOX OXUNAN HEKAYƏ <<<<
Mustafa Müseyiboğlu adına kitabxana
YAZARLAR.AZ
===============================================
<<<< WWW.YAZARLAR.AZ və WWW.USTAC.AZ >>>>
Əlaqə: Tel: (+994) 70-390-39-93 E-mail: zauryazar@mail.ru