Dayandur SEVGİN 65 yaşı münasibətilə Mətbuat Şurasının sədri Rəşad MƏCİD tərəfindən diplomla təltif olunub.
“Yazarlar” jurnalı olaraq, Dayandur müəllimi təbrik edir, bütün həyat və fəaliyyətində yeni-yeni nailiyyətlər arzulayırıq! Uğurlarınız bol, Dayandur müəllim!!!
Yalnızlığın nahoş uğultusunu yabancılığımla dinliyorum, güneş bir başka duvara vuruyor yamacımda.
İki göğüs arasında acı çığlıklar yankılandı, güvercinler birer birer saçakların altına düştü. Sırtımın uçlarına değen güneş beni üşüttü ve sessizce ürperdim.
Bilinmeyenler Köklerimin ekildiği yere Toprağın sevincine hüzün mayınları döşüyorlardı
Kendime git, git diyorum, ne bekliyorsun?
Sağır yalnızlığın köşesinde saklı, içindeki tomurcuklar kan kırmızısı, sessizliğin sesi yok, umut yok, mavi sabah yok.
Bak rüzgar da esiyor, nefessiz, güneşsiz deniz karanlıkta dalgaların arasından yuvarlanıyor.
Yürüyorum, yürüyorum, yürürken etrafıma bakıyorum, her anımı hafızama kaydetmem gerekiyormuş gibi hissediyorum.
Sonra aniden durdum
Ve rüzgarın tüm ağırlığını kirpiklerimde taşıdığımı fark ettim
Korku ve cesaret arasında başımı kaldırdım ve gözlerimin ışığıyla uzak diyarlara baktım.
Her felaketten sonra Allah’ın karanlığı çöle taşıdığını gördüm. Korkuyla parmaklarımı kalbime dokundurdum ve kalbimin beni bilinmeyen diyarlara taşıdığını gördüm.
Bilinmeyen bir şehrin sokaklarında tüm anılarım beni terk etti ve tanımadığım insanların önünde diz çöktüm. “Parmak uçlarım bu ağırlığın altında eziliyor ve acıdan kıvranıyordu.”
Yasadışı duygularımla ıssız köşelere sıkışıp kaldık Ve bütün meçhul, kaçak geceler birer birer yerleşti koynuma
Asırlık bir aşk beni kollarında taşıyamadı.
İlk defa yanlış duygularıma lanet ettim
Gökyüzünün derinliklerine bağırdım neden, neden ben? Suskunluğuma sürekli kan damlıyor
Sanki bu evrendeki tek çıplak insan benmişim gibi Hayallerim paslı soğukla örtülüyor
Zalim kör kalplerin ağzına düşüyorum Aynada yüzümden yansıyan gölgem bana kızıyor
İlk defa sabah ışığında parlayan güneşin yüzüme çarpmasından korktum.
“Anılarımın kir gibi alnıma oturduğunu görmeye hazır değildim.”
Allah’ım, zavallı yüreğim nasıl bir çıkmaza düşmüş. Sanki şubat karı dudaklarıma düşmüştü ve yanaklarım lav alevlerinden akan kırmızı alevlerden daha kırmızıydı.
Bana ihanet eden yaşlı kalbim miydi, yoksa ağaran saçlarım mı, yoksa yoksulluğun büyüsü mü?
Neyi bilmediğimi bilmiyorum
Bildiğim tek gerçek yalnızlıktır ve rüzgar ne zaman esse koşup beni çöl kumlarıyla yıkıyorsun.
Zümrüt gülüşlerimle gözlerimden siyah zeytinler döküyorum, zifiri karanlıktan beslenen sessizlik, azgın nehirlerin bulanık sularında sonsuzluğa doğru akıyorum.
Çılgınca akan sular biraz sakinleşince beni terk edilmiş bir ağaç kökünün kıyısına bırakır.
Geçmişte yaşamış yaşlı bir dervişin sözleri gelir aklıma!
Sözlerin incisinin derin sessizliklerle geldiğini söylemişti
Bu sözleri hatırlamak beni biraz rahatlattı ve çok mutlu oldum.
Artık ben ıssız bir sonsuzluğun nefesiyim, sen ise yalnızlığımın bittiği yerin nefesi.