Ah göğsümü titreten özlem
Bak, kar parmaklarımın arasına sürüler halinde yağıyor.”
Neden ayaklarını kapımdan uzak tutuyorsun? Bilmiyor musun, gelmezsen ah çekerim, kanatlarım kırılır, karanlık geceler ciğerlerimin duvarlarına yerleşir, kalbimin tarlaları sarı ve ısırgan otlarıyla dolar.
Bu mesafe nedir? Bu zamansız ayrılışın sebebi nedir? Seni şüpheye düşüren ne?
Sensizliğin avuçlarımda aralıklı yaralar açtığını, elimi her uzatışımda irin nehirlerine kan döktüğümü bilmiyor musun?
Irak’ın sıcağı bedenimi yanan bir dağ alevi gibi yakıyor
Yer altı karıncalarının sofrasına meze ve şarap oldum
Damarlarımdan sürekli soğuk nehirler akıyor
Ey sevinç ve mutluluğun çınlayan sesi, yeni doğmuş güneş ışığı ve Melih gezegeninin derinliklerine gömülü sedef taşları
Vahşi dağ çığlıklarıyla aklımı bulandırma
Bu kulak delici çığlıkları gerçekte kim yapıyor?
Ve her sabah kim ve neden diye bana isyan ediyor
Şaşırtıcı bir şekilde her asrın her sabahı beni aradıklarını görüyorum
Doğudaki tüm uyuşukluktan
Yükü aklıma koymak istiyorlar
Kime itaatsizlik ettim?
Hangi dalı soydum?
Hangi karanfilin üzerinden geçtim?
Baltayla hangi ağacın köküne vurdum?
Hangi asrın anılarına meydan okudum?
Hüzün ağaçlarını hangi bulutlara diktim?
Doğanın aslanına her zaman saygılı oldum, çimlerin kurumasıyla hiçbir ilgim olmadı, bir toz zerresini bile ihanet etmeyi asla düşünmedim.
Okyanusun derinliklerinde kum taneleri gibi dizilmiş askerleri hiç korkutmadım
Çocukluğum hala benimle yaşıyor
Denizin sakinliğine hiç aldanmadım
Raaş Dağı’nın kayalarının beni ısıtmasını istemedim
Rüzgârın savurduğu her sarı yaprağı sırtımda taşıdım
Ey kokusuz gecelerin çiğ saati
Çeşitli hilelerle göğsümdeki ağrıyla
Beni sorgulamadan sorgulamayı bırak.
Güneş ışığının karanlığın bağırsaklarını sarsmasına izin ver
Ve benimle savaş ki hayat beni geride bırakmasın
Tüm hayatımı ortasında kara delik olan bir kayanın üzerinde geçirmeye hazırım
Başkaları gibi olmaya asla cesaret edemedim
Atalarımdan on dokuz güneşi, kara bulutları ve sevgiyi kucaklamayı öğrendim
Ve kalbimi bir yaz esintisi gibi serin tutmayı öğrendim
Yağmurun ağırlığı omuzlarıma düşse de
Ve nefesim her mesafeden bana ihanet etse de, nefes aldığım her anın kıymetini biliyorum
Bu dünyada hiç kimse ya da hiçbir şey için ağlamadım.
Bir damla yağmurla bütün dertlerimi yüreğime döktüm
Ey kırmızı nehrin doğusundan akan nehrin sularında sürüklenen yeşil gülün yaprağı
Cennetteki ve dünyadaki tüm çobanların rüyasıydım
Ve ruhum sadece seni seçti
sana bağlılık yemini ettim
Her seni sorduklarında kendimi karanlığın ötesinde denizin dalgalı sularına attım.
Şimdi izin verdiğin dalların saldırısına uğradım
Bela Dağları ve Nemrut Dağı sırtımda yük
Hüzün ağaçlarından korktuğumu ne çabuk unuttun, ne çabuk unuttun.
05/03/2024-Paris
MÜƏLLİF: CAROLİNE LAURENT TURUNC
Mustafa Müseyiboğlu adına kitabxana
YAZARLAR.AZ
===============================================
<<<< WWW.YAZARLAR.AZ və WWW.USTAC.AZ >>>>
Əlaqə: Tel: (+994) 70-390-39-93 E-mail: zauryazar@mail.ru