Süngüdeki çiçek!
Avucumun içi bir el feneri gibi parlıyor:
Sanki karanlığa karşı bir savaşa girmişim;
İçimde çözemediğim bir endişe
Ölülerin öldüğü yerde sallanan boş beşikler bana doğru yürüyor.
Derinlerden gelen bir güneş gibi
Hala gri evreni aydınlatmaya çalışıyorum
Yere düşen her yağmur için
Gözyaşlarım tükenene kadar ağlarım
Alacakaranlığın kanlı çukurunda tanıdığım ve tanımadığım birçok çıplak kadın için ağlıyorum
Kalbime layık olmayacak olanlara
Aşkın yedi kılıcını kana boyayanlara
Ve boğazından kan kusana kadar
En güzel isimleri kirletenlere ağlıyorum.
Çelik gövde:
ölümünün sırrı
varoluşa
yankıya
Acıyı çok seviyormuşum gibi her şeyi ve her acıyı kucakladım.
Ve yalnızlığın her acısına ağlıyorum
Yarını düşündüm ve ağladım.
Yarın limon ağaçlarının çiçek açması, güzel kokularının etrafa yayılması, kokudan rahatsız olup dallarını kıranlar olması korkusuyla ağlıyorum.
İpekböceklerinin sevgisiz koza doğurduğunu düşündükçe ağlıyorum.
Zamanından önce derisini değiştirmek zorunda kalan kara yılanın acısına ağlıyorum
Kendim dışında herkes için ağlıyorum
Ey tanrıların Tanrısı, Tanrım, sanki bu evrende bir tek ben varım, nedir bu yük?
Çığlık atmıyorum!
gömülmek istiyorum
Hareket edemiyorum
Neden sadece bir sesim
-Ben şekiller arasında bir şeklim-
Ve bunun hayatıma herhangi bir anlam kattığını düşünmüyorum
Peki neden o ben olamıyorum?
Neden o narin gül goncası gibi değilim ?
Neden herhangi bir ağacın kökü ya da ormandaki herhangi bir otun tohumu değilim?
Ben sadece başı öne eğik zavallı küçük bir kız mıyım?
Cennet miydim yoksa cehennem mi?
Ben bir varoluş biçimi değil miydim, yalnızca bir itaat ve tevazu biçimi değil miydim?
Ah karmaşık umutlar
Ben sadece Aşk’ın ellerini tutmak isterken, ömrümü her çatıyı tutarak geçirdim.
tanıdık ellerimle ellerine dokunmak
Gecikmelerimizi aşkla yaşamak istedim
Konuşmak istedim
sel ve bulut gibi
ovalar ve çayırlar gibi
yağmur ve denizin konuşması gibi
baharla dans eden bir kuş gibi
ağacın ormanla konuşması gibi
Sonra köklerine inmek, seni tanımak, seni anlamak istiyorum çünkü, çünkü
Sesin bana tanıdık sesimi hatırlatıyor
Bak, duyuyor musun?
Ağaç ormanla konuşuyor
Dikenlerle oynayan küçük otlar ne kadar güzel
Büyük evrenlere sahip yıldızlar her yere dağılmış durumda
Ah, ah sevgili
Yaralarını çok iyi anlıyor ve biliyorum.
Bütün dudaklar için dudaklarınla çok kez konuştum
Ellerim ellerini çok iyi tanıyor
Pırıl pırıl yalnızlığında seninle çok ağladım.
Yaşayanlar ve yaşayamayanlar uğruna.
Karanlık mezarlıkta seninle birlikte kaç asır solmuş çiçekler için dua ettiğimi unutmadım!
En güzel şarkıları seninle söyledim
Çünkü her baharın ölüsü,
Hayatta en çok aşık olanlar onlardı.
Ve çok iyi biliyorum
Atlılar durmamalı
Alarm zilleri çalarken
Yanmış çitin yanında
İnsan sessiz kalmamalı
Çünkü yaralar aynı
Ve yaranı anlıyorum
Çünkü benim iç sesim senin iç sesini biliyor
Sesim sesine benziyor
Hadi seninle yalnızlık hakkında konuşalım
Dudakların bana güzelliği fısıldasın
Tenin tenimi kucaklasın, bedenlerimizden aksın, aşk şehveti zeytin ağaçlarını, çorak tarlaları sulasın.
Bedenimizin her kıvrımı sonsuzluğu yaratacak bir söz olsun, her asır arasında doğan bir gün doğumu gibi, her ışık yolundan geçen bir ışık olsun.
Gel gel hayata dair müjde veren elçi
Sessizliğin sesi olalım:
Mor tomurcuklar açmadan, soğuk kara rağmen baharlar gülümsesin
Hatırlıyor musun? Eski evimizin arka bahçesine diktiğimiz yaseminler o kadar güzel büyüdü ki çiçek açmaya başladı.
Gel, gerçekleşmemiş tüm hayalleri bir kenara atalım
Batan güneşin ateşinde
küle dönüşene kadar
Bizi zayıflatan her şeyi unutalım
Şimşeklerin isyankar çığlığı
Sabırsız bulutun rahminde
Döllenme anıdır.
Var olmak da var olmamak kadar acıdır. Özellikle ilkbaharda…”
24/05/2024-Paris
MÜƏLLİF: CAROLİNE LAURENT TURUNC
Mustafa Müseyiboğlu adına kitabxana
YAZARLAR.AZ
===============================================
<<<< WWW.YAZARLAR.AZ və WWW.USTAC.AZ >>>>
Əlaqə: Tel: (+994) 70-390-39-93 E-mail: zauryazar@mail.ru